25 Temmuz 2013 Perşembe

YAĞ YAKIMI

-- YAĞ YAKIM --

Yağ yakımı metabolik olarak esasen katabolik, yani yıkıcı bir eylemdir. Pek çok yabancı kaynakta ve magazin dergilerinin kapaklarında gördüğümüz –yağ yakın ve kas yapın, dört haftada muhteşem mide, yağlarınızı kasa dönüştürmenin yolları- başlıkları aslında metabolizmanın doğal çalışma biyokimyasına tamamen ters başlıklardır ve genelde işe yaramazlar. Çünkü, insan vücudu doğal yollardan bu iki eylemi aynı anda gerçekleştiremez. Doğal yollardan dedik çünkü, bu eylemin gerçekleşebilmesi için birbirine ters olan pek çok metabolik olayın aynı anda olması söz konusudur. Kolayca anlaşılabilmesi açısından sebep sonuç şekline indirgeyerek bu olayları sayarsak:

Yağ yakımı esnasında diyetten elimine edilen birincil beslenme elementi karbonhidratlardır. Bunun sebebi insülin salgısını minimize ederek vücudu yağ stoklarını enerji olarak kullanmaya ve böylece keton cisimleri devreye sokmaktır.Fakat, Karbonhidrat kaynakları indirgendiğinde kasların ana yakıtı olan glikojen yeterli seviyede olmaz. Antrenman şiddeti düşer ve buna bağlı olarak kasların gelişim için uyarı alma eşiği azalır.
Yağ yakımı esnasında düşen karbonhidrat seviyelerinin hızlı bir şekilde yeniden yerine konulabilmesi için hızlı karbonhidrat türlerinin kullanılması gerekmektedir. İnsülinik etkilerinden dolayı yüksek glisemik indeksli bu karbonhidratlar kullanılamaz. Fakat, antrenmanın kas içinde meydana getirdiği mikro travmatik durumu hem karbonhidrat, hem de proteinler düzeltmektedir. Karbonhidratın olmadığı yerde proteinlerin tam etkinlik göstermesi beklenemez. Çünkü insülin bütün dokulara element taşıyan ana nakliye aracıdır.

Yukarıdaki olguya bağlı olarak pek çok kişi yağ yakımı amaçlı diyetlerde karbonhidrat seviyelerini düşürdüklerinde protein alımını çok yukarı çekerler. Fakat, yüksek protein oranları ancak yeterli oranda karbonhidrat etkinliği ile kullanışlı olabildiğinden, alınan bu yüksek proteinin kas liflerine ancak kısıtlı bir oranı ulaşabilmektedir. Dolayısıyla bu çok yüksek protein alımı teknik açıdan anlamsızlaşır. Yüksek protein oranlarıyla kas kitlesinin korunması sağlanabilir diye düşünerek kilo başına 6-8 gram gibi mantıksız protein oranları öneren antrenör ve magazin dergileri var, ve bunu araştırma sonuçlarıyla destekliyorlar.
Fakat, insan metabolizması naturel olarak ancak belirli oranda proteini sindirebilir. Ayrıca protein yüksekliği değil, protein kaynağının kalitesi ana belirleyici olmalıdır. İnsan vücudu bu oranda proteini ancak belirli açlık dönemlerinden sonra sindirebilir. Normal ve modern şartlar altında bu oranları kullanmak kesinlikle mantıklı değildir.

Metabolizmada özellikle antrenmandan sonra biriken asidik amonyak kimyasallarının hızla uzaklaştırılması için karbonhidrat döngüsü önemli bir devir daim sistemidir. ATP sentezinden meydana gelen laktik asidoz birikimi bir süre sonra sistemde dokulara zarar verici duruma gelebilir. Bir diğer olgu yüksek protein alımına rağmen yağ kitlesi kaybı olmaması ve bazı durumlarda bu yağ kitlesinin artışının gözlenmesidir. Kas kitlesi kaybı düşük karbonhidrat seviyelerine bağlı olarak enerji rezervlerinde azalmaya ve vücudun bu eksik enerjiyi kas içinde bulunan amino asitlerden elde etmeye başladığına dair en önemli göstergedir. Bu durumda aktif doku olan kas yoğunluğu düşeceğinden bazal metabolizma hızı’da düşecektir ve yağ kitlesinde artışta tamamen buna bağlıdır. Uzman bir diyetisyen veya beslenme koçluğu eğitimi almış uzman bir antrenör bu semptomu önceden önleyebilir.

Bir diğer çok önemli nokta ise; düşük karbonhidrat diyetinde endokrin sistemde hormon düzenleme ve sentez mekanizmasının yavaşlamasıdır. Östrojen, Testosteron ve tiroid hormonları etkinliği düşmeye başlar. Buna bağlı olarak pek çok negatif zincirleme reaksiyon olasılığı meydana gelebilir. Testosteron seviyelerinde azalma, tiroid hormonlarında dengesizlik, ve östrojen yetersizliği gibi önemli tanılar yağ kitlesi artışına ve diğer pek çok probleme neden olabilecek riskler içerirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder